fark - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

fark

akşam öyle ağır da yememiştim halbuki. ama beynim neyle ve nasıl beslendi bundan tam emin değilim usta. tuhaf rüyalar gördüm. karışık, karmakarışık. kabus olmayan ama etkisi ondan daha da derin, kısa hikayeler. sabah uyandığımda ise can sıkıntısına bürünmüş hain bir yumruk midemde. hatta ciğerlerimde hatta ve asıl yüreğimde. iki sene önceki gönül cinayetinin katili mi maktulu mu olduğunu sorguluyordu. 
sahi neydim ben? neyim şimdi!
ama o dosya kapanmıştı çoktan. niye şimdi, neden bu zaman?
kim biliyor?
ben bilmiyorum usta..
umutsuzluk, huysuzluk ve boşluk zirve yapıyor yine.
google reader'da burayı takip edenlerle karşılaşıyorum bazen. iki ileri bir geri gidenler var. ellinin atına düşmüyor ama altmışa da çıkmıyorlar. haklılar oysa. biraz daha okumaya devam ederlerse melankolinin, karamsarlığın dibine vuracaklar. ben olsam ben de izlemem böyle bir günlüğü. takip edenler neden takip ediyorlar onu da bilmiyorum. ama vardık bir bildikleri diyorum sonra!
hayır ben de isterim elbet, güzel şeylerden bahsedeyim, ne bileyim şöyle oturaklı, usturuplu hikayeler yazayım. çiçekler, böcekler, insanlar, hayat ne güzel diyeyim. sonra orman ne güzel ne güzel.
ama işte ya gerçekler. acıtan gerçekler.
insanlığın gelişimine bir katkıda ben yapayım istemez miyim sanıyorsun usta. lakin malzeme bu. yok başka bir numara. kendime katamamışken daha. son tahlilde buradaki çırpınmalar, iki sıfır geriden başladığımız hayatın özeti bir nevi. yediğimiz golleri çıkarma çabası.
hem sanki okuyucular ileri geri gidiyor da ben gitmiyor muyum? 
hatta çokça geri gidiyorum ben. filmler ve kitaplar ve tabi ki hayallerim olmasa ileri gideceğim de yok.
bilmiyorum. sürekli değişmek istediğimden mi böyleyim yoksa böyle olduğum için mi bu haldeyim.
şarkıdaki gibi evet. hatırlarsın! bir ara tüm şarkıları yasaklasınlar diye veryansın ederdim sana. şimdi sadece candan'ın şarkıları yasaklasın usta. bir de sıla'nın senle kadeh tokuşturduğu o malum şarkı. bugün yine üsküdar adliyesinin önünden yürüyordum ve binlerce düşünce cirit atıyordu kafamda. derken, sıla'nın en sevdiğim ama kendimi de kaybettiğim o şarkısı başladı. sesini yükseltirken telefonun, çantamın askısı kopup ayağıma düştü. çantayı toparlamak kolay oldu da beynimi zor. ağır ağır, amaçsız, hedefsiz hastanenin önünden, kendi kendine konuşan bir abinin ve diğer insanların biraz uzağından film şeridi gibi akan düşünceler eşliğinde yürüdüm yeni işime. hayır kendiyle konuşan abiden uzak durmamım onun bu eylemiyle ilgisi yok. biraz şarkının etkisi, biraz işe geç kalma telaşı. yoksa ben de kendi kendime konuşurum. ama yazarak.
hem yazarın dediği gibi kendi kendine konuşana deli diyorlar. oysa ne fark var ki arada?
.
sıla - vur kadehi ustam