dernek - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

dernek

oysa ki aylak adamı bile bir kaç günde bitirmiştim. ama bu kitabı ve ilk kez bir kitabı aldığım gün bitirdim. kendim için bir şey yaptım. iki kitap aldım uzun zaman sonra. aslında listemdeki üç kitabı almaktı niyetim. ilk girdiğim kitapçıda birini bulamadım. diğer kitapçılara sormama ise tembeliğim müsaade etmedi. hayır aldığım gün bitirdiğime bakılmasın kitap öyle nefes kesen, çok da sürükleyen bir kitap değildi. kaldı ki aylak adamın yanına dahi yanaşamaz. zaten bitrdikten sonra kuytu bir köşeye attım. fırlattım derken lafın gelişi elbet. yoksa ve haşa, kitaplara iyi davranılması taraftarıyım. neden bilmem kitapların nefes aldığını, birer canlı olduğunu düşünmüşümdür hep. her canlı gibi onların da iyisi ve kötüsü var elbet. iyilerle kötüleri farklı yerlerde tutuyorum ben de. ve o yüzden aylak adam, kürk mantolu madonna, taş-kağıt-makas hep beraberler ve ben nefes aldığım sürece onlar da beraber nefes alacaklar.

yeni kitap diyordum. sadeydi sadece!
birinci sayfasından son sayfasına beni ulaştıran şey yalınlığı ve biraz da akrep inadımdı sanırım. peki tamam itiraf ediyorum sanırım baş karakterde biraz da kendimi bulmam, kitabın da sonunu bulmamdaki en büyük etken.
hoş bitirebildiğim tüm kitaplarda kendimden bir parça bulmuşumdur. aksi halde o kitap bitmiyor, yarım kalıyor zaten! ve yine her bitirdiğim kitaptan sonra acayip bir yazma isteği ama kitap yazma isteği doğuyor. olmuyor tabi. elbet bunun için yetenek, sabır ve tabi ki çok çalışmak ve de okumak gerekli. muhtaç olduğum bu kudret ve vasıflar ne kılcal ne de atar damarlarımda olmayınca haliyle küçük bir sahil kasabası veya loto milyarderi olma hayali gibi güdük kalıyor tabi bu istek de. yine de yazma isteğimi dizginlemiyor hala tam olarak ne işe yarayacağını bilmediğim buraya karalıyorum aklıma üşüşenleri. elbet hepsini yazmama olanak yok. çok hızlı geçip gidiyorlar çünkü. keza arta kalanları toparlamak da her zaman kolay olmuyor. kağıt kalem elde gezmek gerekiyor. bilmiyorum belki çok uzun zaman sonra bu yazdıklarımla, hafızamda hala tortuları duran yazmadıklarım bir yerde buluşabilir diye ümit ediyorum.

işin gerçeği şu ki sevgilim, yazmaya başlamadan aklımdan geçenler tam olarak bunlar değildi. o yüzden bundan iki önceki cümlede tamamlamayı düşündüm yazdıklarımı. fakat sonra madem bu kadar sıkıcı bir pazar günü yaşıyorum. o hal üzerine gitmeliyim diye düşündüm. yüzleşemediğim onlarca sıkıntımın hatırına. tıpkı geçmiş pazar günlerinde olduğu gibi. ha evet somut olarak herhangi bir kazanç sağlamasa da bu saldırı bana manevi olarak olumlu etkisinden söz etmek pek tabi ki mümkün. en azından benim için. inanmayacaksın ama şu an yazarken almaya başladım bu girişimin meyvelerini. bu satır başına kadar asık suratla yazdığım mektuba benzeyen ama mektup olmayan yazıyı şu andan itibaren gülümseyerek yazıyorum. çünkü bir fikir geldi aklıma. saçma biraz belki ama düşünmesi güzel bir fikir bence. tüm pazartesiden dolayı pazar gününden nefret edenler bir dernek kurmalı her pazar düzenleyecekleri farklı bir etkinlikle ertesi günün gitmek zorunda olduğumuz lanet ve sıkıcı bir iş günü olduğu unutturmalılar. hido gibi ben de her türlü maddi-manevi desteği vermeye hazırım bu derneğe. valla bak...

dedim ya mektup mu düz yazı mı ne olduğu belirsiz yazının şu satır ve dakikalarda ciddiyeti gittikçe azalırken yüzümüzdeki gülümsemelerin hiç eksik olmaması dileğiyle hepinizi, 1024x600 çözünürlükteki ekranlarınızda seviyorum.

oruvarr...
.