yenilsen de yensen de... - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

yenilsen de yensen de...


sondan ikinci görüşmemizde kendine on üzerinden kaç puan verirsin diye sordu? on veremem çünkü böyle kusursuz insan yeryüzünde yok. dokuz mükemmel olurdu. ama ben hiç mükemmel değilim dedim. olsa olsa sekizlik bir adam olurdum herhalde. nevi şahsıma münhasır özelliklerimle. o da tam sekiz değil yedi buçuktan hani. bilimum insan defolarım yüzünden tabi.
son tahlilde yüz seksen yıl önce falan yine buralarda bir yerlerde dediğim gibi çok iyi biri değilim kabul. ama çok kötü de değilim. hani şu klişelenen "özünde iyi bir insanım" aslında. valla.
evet ben böyleyim. bir de son günlerin moda kelimesi ile açılımlanırsak ; işte klasik verdiği sözleri yerine getiren, beğenmese de yaptığı işin en iyisini yapmaya çalışan, arkadaşlarına sadık, güvenilir, çevresinde eh işte iç güveysinden hallice biri olarak görülen kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapmamaya şey eden, zararı genelde kendine kıymeti de kendinden menkul olan sıradan bir yaşam süren sıradan bir adamdım nihayetinde. evet evet sekiz adil bir not olurdu benim için sanki. gibi. belki.
ama ve lakin sorun şu ki; ben onlara sormamıştım siz şirketinizi kaç puanlık görüyorsunuz diye.
evet dışarıdan pek bir afili, pek bir jan janlı gözüküyordu ama işte önemli olan ceviz kabuğunun içiydi. maalesef ki çürük çıktı ceviz! hatta bir ceviz ağacı bile değilmiş gülhane parkında. kağıttan bir kuleymiş netekim.
tabi bu ne ilk ne de sonuncu kazıklanışım olacaktı insanlık tarihimde. ama yine de can sıkıntısıydı durduk yerde. üstelik son yıllarda art arda ve pek fena şekilde her yönden üzerime geliyordu hayat denen bu tek dişi kalmış canavar! bütün kutup ayıları beni öpmek istiyor yahut mıknatıs gibi tüm sakat özel ve tüzel kişileri üzerime çekiyordum. tamam eyvallah boş olan yolda kırmızıda geçmek gibi yahut beşiktaş maçlarında hakeme ve rakip takıma sövdüğüm olmuştur gaza ve galeyana gelerek. yine de türkiye ortalamasının üstünde genelde kurallara uyan, emniyet şeridinden gitmeyen, vergisini ödeyen legal bir vatandaştım sonuçta. kendi notumu yedi buçuktan sekiz yapan da bunlar diye düşünüyorum zaten. lakin işte kumar oynamadığım için sadece aşkta ve işte kaybediyorum. kumar oynasam kesin onda da kaybederim ya. belki de sırf o yüzden oynamıyorum. belki mi?
kesin.
karma denen şey gerçekse şayet boş yolda kırmızıda geçmemin yahut hilderbergeri sinkaflamamım karşılığı yaşadıklarım olamazdı. tamam söz bir daha ki sefere kibarca uyaracağım…
içimden elbet!
şimdi kaygusuz mesajım sana mükremin. iyi dinle!
hani bir laf vardır bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de o’dur. bu yüzden belki de şener şen’in her seferinde sefil bilo’yu düdüklemesi gibi gelen geçen alnımızda yazanı okuyor ve bizi düdüklüyor. yahut en azından teşebbüs ediyor, on kusurlu hareketin herhangi birini icra ediyor. on beş sene dirsek çürütüp iktisat okuyup ayrıca mesleki yeterlilik belgesi almak ve işini dosdoğru yapmaya çalışmak bu ülkede bir şeylere yetmiyor. adam olamıyorsun kısacası. çünkü ve maalesef bu ülkenin adam olma kriterleri çok başka çalışıyor. (hidayet gibi basketbolcu mu olsaydım acaba?!)
dolayısı ile her seferinde samuel beckket amcaya dayanıp yine dene, yine yenil, daha iyi yenil demekten imanım gevredi anasını satiim. ulan bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösteriyor sen neden bahsediyorsun beckett amca diyesim geliyor ve küçük isyanım çıkıyor on yediye.
değişim şart!
sonuçta plase de vursan , pis burunla abansan da girmeyince girmiyor meret kaleye. olmayınca olmuyor. o yüzden gelişine vuruyorum artık. ya tutarsa diye….
evet. böyle.


candan erçetin - onlar yanlış biliyor