alakadar - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

alakadar




sevmiyorum bu kaz gelecek yerden tavuk esirgememe hallerini, güdümlü çıkar ilişkilerini. sahte, yapay ve zoraki gülüşleri, samimiyetsiz yüz ifadelerini. bunun için yapılan sıkıcı iş yemeklerini. allaht'an arka fonda deniz ve üç beş balıkçı teknesi vardı da çekip çıkardı beni bu boğan ortamdan, bedenim ordaydı belki ama ruhum başka diyarlardaydı. lakin arada kaçak yapıp düşüveriyordum bu bol dumanlı ve puslu ortama. yedi kişiydik. en az konuşanıydım grubun. zaten tavuğu bağışlayan ve kaz vereceklerden başka konuşan yahut konuşmaya niyetli pek kimse yoktu. olanlar da kümes sahipleri tarafından bertaraf ediliyordu nazik ama samimiyetten uzak plaselerle. işte o kaçak anların birinde garsonlar pervane olmuşken etrafta arkalardan bir yerden; o naif, o eski istanbul nezaketinde ama otoritesinde; "alakadar olun" çıkışını duydum hanımefendinin. dönüp bakmadım bu naif ama hakkını arayan insana. belki de utandım halimden, halimizden. bir kaç kez daha tekrarladı bu sözcüğü. ama bir kelime bu kadar mı hakkı verilerek söylenir. bir tek kelime. o an o lanet olası toplantıyı terk edip o hanımefendiyle sohbet etmek hatta ben hiç konuşmayayım o anlatsın hep ben dinleyeyim istedim. arkada rüzgarla ve dalgalarla oynaşan sevda çiçeği isimli teknenin içinde olmak ya da....
.